Bir Askerlik Hikayesi

Mehmet dedenin en büyük torunu olan Mustafa büyümüş ve askerlik
çağına gelmiştir. 1973 yılı sonbaharı; fındıklar toplandı yayla göçleri geldi.
Köyün muhtarı Hekim gilin Mehmet askerlik şubesinden aldığı Mustafa’nın celp
kağıdını Mehmet dedeye verir ve dede torununun askere çağrıldığını öğrenince
sevinmiştir; köyde askerlik demek kendini bilmektir, uslanmaktır, tek başına
yuvadan uçup dolaşabilmektir. Mehmet dede yolun kenarında bulunan evlerinin
çatısına hemen şanlı bayrağımızı asmıştır, bunu evde askere gidecek bir
delikanlı var demek için yapmıştır. Mustafa askere gitmek için
hazırlanmaktadır. Köyden ilk defa uzaklara gidecektir, aileden, arkadaşlardan
ilk ayrılış olacaktır. Hayaller kuruyor; kendini üniformalı olarak düşünüyor,
arada korkuyor yalnız başıma uzak diyarlarda ne yaparım diye, sonra
hayallerinde oluşturduğu bir güzel gözünün önüne geliyor onu düşünüyor ve belki
onunla karşılaşırım diyor kendi kendine (tabi bu güzeli yıllar sonra köyünde
bulacaktır, bu kız daha küçüktür ve büyüyüp yıllar sonra ona yar olacaktır)
derken günler hızla geçmektedir.
Evde hazırlıklar
yapılmakta ve Mustafa adet olduğu üzere köydeki bütün haneleri tek tek gezmekte
herkesten helallik istemektedir, köyde herkes birbirinin çayını çorbasını içmiş
bahçesinden bir elma koparmıştır bundan dolayı helallik almalıydı insan belki
de gidip gelmemek vardır. Aylardan kasım ve artık evden ayrılık zamanı
gelmiştir. Askerliğini bahriyeli olarak yapacaktır ve acemilik için
İskenderun’a gidecektir. Önce Ankara’ya sonra oradan da İskenderun’a
gidecektir. Tek otobüs vardır o da Ankara’ya gitmektedir. Gözlağzı’nda bu
otobüsü beklerken heyecanlıdır tabi memleket özlemi şimdiden başlamıştır.
Köyden Mustafa ile aynı zamanda askere gidecek olan arkadaşı Bilal de ailesi
ile orada beklemektedir. Beraberce dualarla otobüse bindiler yol uzun otobüs
ağır ağır gitmektedir. Ankara’ya varılmış ve oradan İskenderun’a gidecek olan
otobüse bilet almıştır. Arkadaşı Bilal deniz piyadesi olduğundan yolları burada
ayrılmıştır.
Mustafa İskenderun’a gider ve acemi birliğine 73/3 tertip olarak
katılır. Bölük yazıcısı olan Cevdet orada usta askerdir ve Mustafa’ya her
konuda yardımcı olur. İlkokul mezunları şimdinin lise mezunları gibi olduğundan
Cevdet yazıcı olarak seçilmiş ama bu görevde biraz zorlanmaktadır. Cevdet
Mustafa’nın liseden terk olduğunu öğrenince bu zorlu yazıcılık görevini hemen
ona verir orada Cevdet’le çok güzel arkadaşlıkları olur ve bir müddet sonra
Cevdet’in askerliği biter memleketine döner. Yıllar sonra kader onları 2016
yılında tekrar bir araya getirecektir. Orada zaman su gibi akıp geçer; yeni
arkadaşlıklar kurulsa da hasretlik yakıp kavurur insanı. Oradan telsizcilik
eğitimi almak için seçilen askerlerle beraber önce trenle İstanbul’a sonra gemi
ile yolu ile Yassıada’ya götürülürler. Yassıada’da 45 günlük eğitimi
tamamladıktan sonra acemilik biter bir haftalık izin verilir. İzine çıkacaklar
Kadıköy iskelesine sabah erkenden bırakılır, Mustafa izni Fikirtepe’de bulunan
köylüsü Halil abinin aynında geçirmeye karar verir. İlk defa gurbete çıkmış yol iz bilmemektedir,
Kadıköy’de saat sabah dokuz gibi durakta kalabalık beklemektedir, tabi Mustafa
Fikirtepe’ye nasıl gidilir bilmiyor soramıyorda belki. Mustafa o gün 3 kere
vapurla karşı kıyıya gider gelir ama hiçbir yerde Fikirtepe tabelası ya da
yazısı göremez. Yorulmuştur artık ve akşama vapura son binişinde vapurdaki
otobüsün yolcularına nereye gidiyorsunuz der; kimi Rize’ye kimi Trabzon’a
gitmektedirler ve sabahki gördüğü kalabalığın bulunduğu duraktan Fikirtepe’ye
gidildiğini fakat bu saatte oraya giden otobüs olmadığını da söylerler. O
sırada otobüsünün muavinine durumu anlatır ve onu Tirebolu’ya kadar alıp
alamayacağını sorar ve boş yer olduğunu öğrenince otobüsle memleketin yolunu
tutar.
Eve gelir gelmesine de izin dediğin nedir ki anlatacak onca
hikâye vardır, hikayelerin hepsini anlatamadan köyüne ailene arkadaşlarınla
hasretliği bitiremeden izin hemencecik biter. Artık usta birliğine katılma
zamanı gelmiştir ve evden Gölcük limanında bulunan bulunan Donanma
Komutanlığı’nın bulunduğu kışlaya geçer. Burada köyden arkadaşı Bilal ile
karşılaşır, Bilal de acemi eğitimini tamamlamış ve orada zamanını bilmeseler de
kısa süre gerçekleşecek olan Kıbrıs Barış Harekâtı için birlikler
beklemektedir. Mustafa telsizci olarak Albay Hakkı Burak gemisinde
görevlendirilir. Bir müddet sonra hastalanır ve revirde tedavi görür. Revirde
arkadaşı Bilal sürekli yanına gelmekte onunla ilgilenmiştir.
Hastalık geçtikten sonra Mustafa gemiye geçer, artık usta asker
olsa da gemide ondan daha kıdemli erler de vardır. Bahriyeliler arasındaki
geleneklere göre kıdemsizler askerliği bitmek üzere olan askerlerin yemeğini
masaya getirmek gibi işleri de yapmaktadırlar. Tabi bu durumu kıdemli erler çok
fazla abartmış yemeği getir, bardağı getir, sonra bardağa su doldur demek
süratiyle yeni gelen erlere huzur vermemektedirler. Yine bir öğle yemeğinde
böyle şeyler olmakta iken Trabzonlu yeni gelen bir er kıdemli erlerle başlar
atışmaya ve o sırada eline kaptığı çatalı sürekli iş buyuran terhisine az
kalmış birinin kafasına fırlatır. Çatal tam kaşına isabet etmiştir ve nöbetçi
astsubay duruma müdahale eder olay durulur. İşte o olaydan sonra gemiye yeni
gelen askerler birbirini gözetip kollar ve terhisine az kalan askerlerin
yaptığı eziyetler son bulur. Artık anlamışlardır ki yeni gelenlerle
uğraşırlarsa onlarda yapılan yanlış davranışlara tepkilerini göstermektedirler.
Gemideki görevine alışsa da Mustafa rahat değildir. Gemideki Kars’lı bir binbaşı hiçbir yanlış yapmasa da ona her gün bir tokat atmak sürekli onur kırıcı davranışlarda bulunmaktadır. Nedenini de ilerleyen zamanlarda öğrenecektir. Bu binbaşının Giresun’lu bir askerle yaşadığı olayda asker alnına çatal saplamış ve izi hala alnında durmaktaymış. Bundan dolayı Giresunlu’lara kini varmış ve nedense öyle büyük bir kinmiş ki görev yaptığı yerlerde Giresun’lu erleri dövmekteymiş. Mustafa gemi de sürekli kinli binbaşıyla karşılaşmamaya çalışsa da gemi küçüktür; binbaşıyı gördüğünde geminin sağından gidiyorsa yolunu değiştirir geminin sol tarafını kullanır ve onunla karşılaşmamak için içinden sürekli dua etmektedir. Tüm bunlara rağmen her gün yediği tokattan kurtulamaz ama aldığı terbiye gereği ve askeri disiplin gereği ona hiç karşı gelmemiştir.
Mustafa askere gelmeden önceleri, sesi güzel olduğundan; radyodan
öğrendiği türküleri düğünler ve arkadaş ortamlarında söylermiş. Gemi de zamanı
zamanının çoğunu telsizin başında geçirmektedir. Türkiye de o sıralar Kıbrıs
konusundan dolayı ortam gergindir. Savaşa girdik gireceğiz ve Başbakan Bülent
ECEVİT’dir (Halk arasındaki diğer adı Karaoğlan’dır) yıllar sonra Yunanistan’la
Kardak Kayalıkları meselesinin olduğu sırada yine başbakandır. Mustafa yine
bütün askerlerin savaşın onları sevdiklerinden ayıracağını düşündükleri
yıldızlı bir gece de telsizi almış eline bir uzun hava çekmiştir. Donanmada
buluna gemilerin büyük kısmı o zaman Gölük’te ve personel sürekli telsizin
başında gelecek Kıbrıs’a harekât emrini beklemektedir. Aziz Türk milletinin
vatan sevgisini en güzel şekilde ifade eden güzel türkü ile telsizin başındaki
personeli coşturmuştur. Tabi Türk askeri sistemi disiplini gereği askerlikte
iletişim araçlarının hizmet harici kullanımı olduğundan bu durum ceza ile
sonuçlanmıştır.
Gemi de zaman bir bekleyişle geçmekte, Kıbrıs’a gidilip gidilmeyeceği sürekli sohbetlerde konuşulmaktadır. Tabi Mustafa yine binbaşı ile her karşılaşmasında tokat yemekte ve Mustafa’nın en çok canını sıkan da budur, yoksa artık alışmıştır ayrılığa. 3 ay sonra 20 Temmuz 1974’te askerlerimiz Kıbrıs’a çıkarma yaparlar. Bilal’de deniz piyadesi olduğundan o birliklerle beraber gitmiştir (Bilal yıllar sonra Kıbrıs’ta başından geçenleri köydeki gençlere anlatacaktır).
Savaş tüm şiddeti ile devam etmektedir ve Albay Hakkı Burak
gemisi yakıt ikmal gemisi olduğundan Kıbrıs’a gittiği sırada yeni gelen bir
emirle ateş hattından Mersin limanına yönlendirilmiştir. Albay Hakkı Burak
gemisi Muharip gemilere yakıt ikmali yapıp dönüşte gemilerle ya da
helikopterlerle getirilen yaralılarımızı askeri hastanelere taşımaktadır.
Mustafa Bilal’i düşünüyor gelen yaralılar arasında Bilal’in olmaması için dua
etmektedir. Savaş sırasında binbaşı
dayağı kesmiş ve Mustafa’ya iyi davranmaktadır. Çünkü iletişim işi
Mustafa’dadır gelen şifreli koordinatları, mesajları ve harekât emirlerini
geminin komuta heyetine Mustafa bildirmektedir; yapacağı yanlış bir çeviri
geminin düşmanın atış menziline girmelerine neden olacağından Mustafa’nın
dikkatinin dağılmaması gereklidir.
Bir zaman sonra Kıbrıs Barış Harekâtı tamamlanır ve donanma
normal düzene geçer ve nasıl bir kindarlıksa binbaşının tokatları da tekrar
başlar. Gemi İskenderun limanında birkaç gün demir atar. Mustafa gemide
bulunduğu akşamlarda güneşin batışını ve sahildeki kızları izlerken ileride
çocuklarının özenle saklayacağı deniz kuvvetlerinden verilen ajandasına şiirler
yazar. Yazın son demleridir yine bir yıl daha bitecektir, yaşanmışlıkları ve
yaşanmamışlıkları ile.
Kış gelmiş, havalar olabildiğine soğumuş denizde azgın dalgalar
sanki gemiyi yutacak ve gemi öyle bir sallanmakta ki sanırsınız batacak. Yine
böyle bir havada gece olmuş. Nöbetçi subay o binbaşıdır ve güvertede kontroller
yapmakta iken o gece nöbetçi olan Mustafa’da onunla beraberdir. Başlamadan Mustafa
tokadını yine yemiştir ve beraber kontrolleri yapmaktadırlar. Deniz
kudurmuşçasına dalgalanmaktadır ve gemi dalgalara batıp batıp çıkmaktadır;
Mustafa’nın o sıra içinde büyük bir bıkkınlık, gecenin ve havanın verdiği
umutsuzlukla arık dayaktan kurtulmak istemektedir. İçindeki bir ses ona bu
binbaşıya bir tekme vurup denize yuvarlasam gece karanlığında kimse beni görmez
kimsede ne olduğunu anlamaz der. Fakat Mustafa bunu yapmaz çünkü insanlardan
gören olmasa da Allah görüyor diyerek binbaşıyı Allah’a havale eder.
Mustafa binbaşının verdiği sıkıntıları Allah’la beraber
günlüklerini ve şiirlerini yazdığı ajandasına anlatmaktadır. Hep içinden bunlar
geçecek diyerek sabretmiş ve askerlikte sabırla bitmiştir. Artık eve gitmek
vakti yaklaşır. Gemi İstanbul Taşkızak Tersanesi’ne tamir için girdiğinde zaman
dolmuştur. Arkadaşları ve Kars’lı binbaşı hariç rütbeli personelle
vedalaşmıştır. Kötü ve güzel günleriyle geçen bu zamanları yıllar sonra
çocukları ve onların çocukları büyük bir merakla elektriğin olmadığı Ağaçbaşı
yaylasındaki çay sohbetlerinde dinleyeceklerdir.
Yıl 2016 ve Mustafa’nın acemilikten arkadaşı Cevdet asker
arkadaşlarını arayıp bulmak ve onlarla tekrar görüşmek istemiş. Pek çoklarını
bulmuş ve Mustafa’nın da telefon numarasını 11880 i arar oradan ona kayıtlı 18
tane Mustafa ……….. ‘ın numarasını verirler. Hepsini sırasıyla arayıp kendini
tanıtır ve en sonunda aradığı Mustafa’yı bulur ve onun Giresun’da köyünde
olduğunu öğrenince ziyarete karar verir. Cevdet İstanbul Laleli’de esnaftır ve
işleri birkaç günlüğüne çocuklarına bırakarak Mustafa’yı ziyarete gider.
Mustafa onu Kurban Düzü’nde bulunan evinde misafir eder. Çaylar içilir
askerlikteki zamanlarından bahsederler, diğer arayıp bulduğu asker
arkadaşlarının neler yaptığını anlatır sonra yine yola koyulur İstanbul’a
döner. Hala telefonla görüşmekteler.
Hikaye aslına uygun olarak; uygun kelime ve cümlelerle kaleme alınmaya
çalışılmıştır.
***Yorum yazmayı unutmayın! Paylaşmak güzeldir.
0 Yorum